Saturday, April 11, 2009

YOĞUN DİKKATTEN SONRA RAHATLAMAK – 3

HAYAL KURMANIN BİR İŞLEVİ

Görerek ve bakarak konsatrasyon düzeyimizi ayarlarız. Normal hayatta bunların doğal olay akışı içinde birbirlerini dengeleyişi zihin hızımızı da ayarlar. Motivasyon, başarı HAYALİ ya da başarı ile geleceği HAYAL edilen şeyler beden ve zihin kapasitemizin artmasına yol açarak görevimizi kolaylıkla yapmamızı sağlar.

Zihnimizin çalışma şeklini canlandıran görmek metaforuna dönersek; Bir şeye dikkatimizi toplar ve one dik dik bakarsak, giderek bakış odağımızın daraldığını, konsantrasyonun had safhada arttığını, öte yandan ambient’ın da arttığını ve biraz sonra bulanık bir görüntüye geçtiğimizi ve gözümüzün daldığını fark edersiniz. Doğal bir kontrol mekanizması konsantrasyonun çok aşırı şekilde artmasını engeller. Günlük yaşantımızda bilinçli kontrole dayanan odaklı görüş, bilinçaltı kontrole dayanan ambient görüş ile dengelenir.

Ancak profesyonel anlamda bir iş yaparken, ya da uzun süreli yoğun dikkat (long duration high concentration) gerektiren işler yaparken bu doğal denge mekanizmasını bilinçli olarak, kontrol yeteneğimiz ile engelleriz. Bunun sonucunda, işimizi bitirdikten sonra, normal zihinsel sistemlerimizin otomatik olarak yok edemediği bir zihinsel ‘yorgunluk’la karşı karşıya kalırız. Yoğun dikkatten rahatlamak için o görev süresince kullandığımız bellekleri silmemiz, ya da yaptıklarımızı unutmamız gerekir. Bu basit bir unutma işlemi değildir. Edinilen tecrübeleri, öğrenilen bilgileri düzenleyip saklamak fakat aynı zamanda iş yapılırken kurulmuş semantik ilişkilerin, bilgilerin bilincimizce ‘işe yaramayanlarını’ bir şekilde silmek yani bilgisayar dilinde ‘çöp temizliği’(‘garbage collection’) yapmamız gerekir. Bu nedenle aslında görev bittiğinde, zihinsel faaliyet bitmemiştir ve proje değerlendirme
vb toplantılar yalnızca organizasyonel birikimin korunması açısından değil bireylerin zihinsel sağlıkları açısından da önemlidir.

İnsan zihninde ‘garbage collection’ işlevini sağlayan işlemlerden biri HAYAL etmektir. Yukarıda sözünü ettiğim değerledirme toplantılarında ‘şöyle olmasaydı da şöyle yapsaydık’ nasıl olurdu şeklindeki varsayımlara dayanan değerlendirmeler, yapılan işin rutin parçalarından öte olabilecek diğer olasılıkları, imkanları ve fırsatları görmemizi sağlar.

Konunun organizasyonel yönü ile ilgili ayrı bir makale yazacağım. Şimdi yine bireysel zihinsel faaliyetlere geri dönelim. Zihnimizin muhakeme yürüttüğümüz kısmı yani çalışma belleği (working memory) bilgisayar belleği gibi düz ve ardışık bir bellek gözleri sayfası şeklinde değildir. Parçalı ve dağınık çok geniş bağlantılar içeren bir yapıdır. Aslında working memory bir anda ya da belirli bir süre içinde bağlı tutulabilen ve adreslenebilen, beyin içinde dağınık konumlarda bulunan neuronlar topluluğudur. Çalışma belleği (Working memory)’nin genişliği ihtiyaca göre değişir. Gerek olduğunda input bufferlar ve uzun dönem bellek bufferları bile working memory’ye katılabilir. Bu durum uzun süreli yüksek konsantrasyon’dur ve büyük sistem mühendisleri, yazılım uzmanlarında sık sık görülür.

Dikkati dağıtmak için ise kurulmuş olan ilişkileri silmek gerekir. İlişkiler bilgisayarda olduğu gibi tek bir komutla silinemez. Elektrikle yapılan beyin şoku hariç… Unutmak için yazılmış olan bilginin üstüne yeni bir şey yazılması gerekir. Bu aslında pratik olarak imkansızdır. Çünkü bilgi eğer yeteri kadar süre dikkat altında kaldıysa, çok geniş bir bilgi ağı ile ilişkilendirilir, madde ve varoluşa kadar giden bir otomatik soyutlamadır bu… Yine de bilginin gündemde kaldığı süre ile orantılı bir süre tazelenmezse zaman aşımına uğrayarak kendiliğinden unutulabileceğini ya da erişiminin zamanla imkansız hale kadar güçleşeceğini söyleyebiliriz. Tabii bu durum konuya bağlıdır. Benlik ile ilgili kişisel şeylerin silinmesi çok daha güçtür.

Büyük sistemlerde çalışan bir mühendis, ya da belirli bir projede 3-4 aydan uzun süre çalışmak durumundaki bir mühendis akşam eve gittikten sonra ertesi gün bıraktığı yerden işine devam etmek durumundadır. Sonuçta uzun süreli olarak yaklaşık aynı konu etrafında tazelenen bir dikkat ve giderek artan bir zihinsel kapasite söz konusu.
Bu tür işler yapan bir mühendisin akşam eve gittiğinde o gün olanları ne kadar silmeğe çalışırsa çalışsın başarı şansı azdır. Bu kişisel bir sorun değil projenin başarısını da etkileyen organizasyonel bir sorundur. Amerikan yaklaşımında, bu duruma karşı ekip çalışması öne çıkartılarak bireylerin çok dar bir alanda çalışaması sağlanır. Böylece, konsantre olunan alan dar tutularak, buna ilişkin oluşacak semantik ağ daraltılır ve birey üzerindeki yük azaltılır. Tabii, bu durum arayüzler ve sğesifikasyonların önemini arttıran organizasyonel bir maliyet getirir.

Benim önerim, biraz Avrupa yaklaşımına yakın. Üniversite eğitimlerinde, mühendislerin HCI(Human Computer Interaction) ile başlayıp HSI(Human System Interaction)’a kadar giden en az 3 ders çerçevesinde genel psikoloji ve sistem psikolojisi eğitimi almaları. Ayrıca, sanayide de bu konuların uygulanmasına yönelik OOP’ye benzer ‘moda rüzgarları’ estirmek gerekir. Üretici insanın zihinsel kapasitesini azami olarak kullanabilmek için onu da tıpkı bir pilot ya da diğer büyük sistem operatörü gibi özel olarak eğitmek ve kendisini daha iyi bilmesini sağlamak gerekir. Büyük sistemlerde operatörlere uygulanan zihinsel sağlık kontrolleri mühendislere de uygulanmalıdır.

McKIM ‘in ‘Experiences in Visual Thinking’ adlı kitabının ‘Yönlendirilmiş Hayal’ adlı bölümünde endişeye karşı şu çözüm önerilir: “Pasif olumsuz endişeyi kontrol ediniz ve onu üretken bir hayal biçimine dönüştürünüz. Eğer olabilecek bir başarısızlıktan endişe ediyorsanız, aksine olabilecek memnun edici sonucu hayal ediniz. Bir teslim zamanını(deadline) kaçırmaktan endişe ediyorsanız, onu zamanında yakaladığınızda duyacağınız mutluluğu hayal ediniz. …” McKim küçük konular dışında hayal etmenin uzman kişiler gözeteminde kullanılması gereken bir yöntem olduğunu yazar.

İnanıyorum ki, uzun süreli yoğun dikkatten sonra, düşünme hızını düşürücü yöntemlerin yanında, o gün yapılan işlere ya da olan olaylara ilişkin küçük hayaller kurmak, belki çok saçma, ilişkisiz, komik hayaller, zihninizi ve hayal gücünüzü, bilinç altınızı serbest bırakmak, oluşmuş olan semantik ilişkiler yükünü unutmağa yardımcı olabilir.

Sartre ‘Hayal ve Duygu’ (‘Imagination and Emotion’) adlı eserinde “bir bilincin hayal edebilmesi için temel gerekliliğin gerçek olmayan bir hipotez ileri sürebilmesidir” der. Kısacası, hayal edebilmek için, var olan olguların dışında ve onların belirttiği gerçeğe aykırı bir hipotez ileri sürmeniz gerekir. Düşünülürse eğer, bunu tüm yönleri ile yapmanın imkansıza yakın derecede zor olduğunu fark edersiniz. Sartre bunun en azından belirli bir bakış açısı kullanılarak yapılabileceğini belirtir. Sartre, “Bilincin hayal edebilmesi için, doğası gereği dünyadan kaçabilmesi gerektiğini; kendi çabaları ile dünyadan elini eteğini çekebilir olması gerektiğini” belirtir. Bunun için “Tek kelime ile bilinç özgür olmalıdır”.

Sartre’ın Hayal ve Duygu adlı eseri, hayal etmenin uzun süreli yoğun dikkatten sonra yukarıda açıkladığım zihinsel ‘çöp temizliği’ (‘garbage collection’) işlevini göreceğine ilişkin güçlü deliller içermektedir. Bu konudaki iddiamı daha sonraki daha yoğun makalelerimde tekrar ele alacağım.

“İnsan hayal gücünü kontrol edebildiği ölçüde büyür.” (Rolf Alexander, The Mind in Healing, Dutton).

Ali R+ SARAL