Friday, March 21, 2008

KARARIN DOĞRULUĞUNDA ZAMANIN İŞLEVİ

Kararın doğruluğunu belirleyen nedir? Birincisi eksiksiz, doğru bilgi… “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın!” demişti Uğur MUMCU. Peki bu yeterli mi kendi başına? Dünyanın en büyük istihbarat imkanlarına sahip ülke yöneticileri ciddi hatalar yapabiliyor. Kararın doğruluğunu belirleyen bazı başka etkenler daha olmalı…

Kararın doğruluğunda zamanın işlevi nedir? “Doğru zamanda doğru yerde olmak” ifadesi yeterli mi? Ya da bu ifadeyi karar almak sürecine nasıl uygulayabiliriz? “Işık hızında düşünmek”, “Leb demeden leblebiyi anlamak” hızlı düşünmek kararın doğruluğunu sağlar mı ya da ona katkıda bulunur mu?

Çabuk karar vermek iyi midir? Hızın herşeyden önemli olduğu kovboy duellolarından esinlenen Amerikan kültüründe geçerli ve başarıya ulaşan bu yaklaşım diğer her kültürde de geçerli midir? Geçerli olmalı mıdır? Bir kararın çabuk verilmesi doğruluğunu garanti eder mi?

Bir de kendi kültürümüzde, hayatın baskısı altında ezilmiş yoksul bir köylü çocuğunun kendisine soru soran TV muhabirine cevap veremediği, çünkü yanlış bir şey söylemekten çekindiği durum söz konusu… Bizim eğitimcilerimiz belki onun için hızlı karar ver ve birşeyler söyle görüşünü dile getiriyorlar zaman zaman, çocuk hiçbir şey söyleyememektense…

Aslında, öyle bir bakış noktasından bakabiliriz ki düşünüp karar vermek hızı ile ilgili bu iki uç örnek birbirine karşıt gözükmeyebilirler… Bu bakış noktası, karar vermek sürecindeki hız değil, karar vermek için ayrılan zaman, süredir.

Kararın doğruluğunu belirleyen onun oluşmasına ayrılan zaman çerçevesi ve andır. Doğru karar verebilmek için önce o kararı ne zaman almak gerektiğini belirlemek gerekir. Daha sonra bu kararı almak için ne kadar zaman gerektiğini, zaman çerçevesini belirlemek gerekir. Zaman çerçevesini doğru belirlemek ve uygulamak doğru karar vermek sonucunu doğurur.

Zihnimizde bilginin işlenişi bir anda gerçekleşmez… Zaman alır. Bir şeyi hatırlayamadınızda deneyiniz. Hatırlayamadığınız şey ile ilgili birkaç şeyi aklınıza getiriniz. Sonra bunlarla ilgili 2. ve 3. dereceden şeyleri… Arada boşluk bırakıp duraklayınız… Bir noktadan sonra kendiliğinden aradığınız şey aklınıza gelir…

Karar verirken de kararı ilgilendiren olgular zihnimizde ya da ortak akılda beynimizdekine benzer bir işlem sürecinden geçer. Olgular semantik olarak ilişkili oldukları diğer olguları tetikler… Durumun ciddiyetine göre, tetikleyiş işleminde zincirleme tetiklemelerin derinliği artar… Dikkate alınışı zorunlu şeyler bellekte ya da göz önünde tutulmak zorundadır… Sorunun çözümü karar verecek kişilerin tutkusunu ve konsantre olmasını hatta yalnız bu işe odaklanmasını zorunlu kılabilir.

Zaman çerçevesini doğru belirlemek doğru karar vermek için zorunludur. Eğer az zaman ayırırsanız, olayla ilgili tüm olguları dikkate almak fırsatınız olmaz. Birbirleri ile ilgili olgu zincirlerini, neden sonuç ilişkilerini gözden kaçırırsınız. Belleğiniz çok dolu olmadığı için çabuk ve kolay karar verirsiniz. Çok çaba harcamaz ve yorulmazsınız. Bu size daha sonra vermeniz gerekebilecek daha zor kararlar için güç tasarrufu sağlar.

Eğer gereğinden çok zaman ayırırsanız, ilgili gibi gözüken fakat sonucu etkilemeyecek detaylar arasında kaybolur, derinliklerde boğulursunuz. Belleğiniz çok yüklenir, sağlıklı karar verebilecek zihinsel dinçliği kaybedersiniz. Tutku, konsantrasyon ve odaklanış gerçek bir sonuca yönlenmediğinde, kendi içinde bir amaç haline gelir ve zihinsel sağlığınızın bozulmasına neden olur.

Karar vermek için doğru anı ve zaman çerçevesini belirlemek doğru karar vermeği sağlar. Gerçek hayatta bunu yapmak çok zor tabii… Örneğin, acil müdahele gerektiren durumlarda, zaman çerçevesi doğru kararı vermek için gerekli süreden zorunlu olarak kısadır.

Acil serviste bir hastaya müdahele eden doktorun önündeki zaman çerçevesi onun en kısa zamanda olabilecek müdahelelerden birini uygulayışını zorunlu kılar. Önemli olan doğru müdaheleyi bulmak değil doğru olması mümkün müdahelelerden hiç değilse birini uygulayıp hastaya bir şans tanımak…

Devlet adamlarının durumu da ilginç… Verilen bir kararın doğruluğunu zaman içinde düzeltmek imkanı bazı durumlarda geçerli olabilir. Kararı verir, sonuçlara bakar, sonra bazı değişikliler yapar yeniden sonuca bakarsınız, zihnimizdeki sinir ağlarının öğrenme yöntemi gibi… Devlet adamlarının şanssızlığı verdikleri kararların sonuçlarını gözleme imkanına her zaman sahip olamamaları… Başarılı devlet adamları ilk anda ya da kısa dönemde aldıkları tepkileri göğüsleyebilip gerçek sonuçların ne zaman çıkacağını görebilenler (clairvoyance) arasından çıkar.

Ülkemizde yaygın olan bir eğilim de karar zamanını belirlemek fakat karar vermek için çok kısa zaman ayırmak, çok kısa zaman çerçevesi koymak. Bir çeşit kendi kendini sıkıştırmak… Hatta bazı kişiler ‘sıkışıp zorlanmayınca verimli çalışamadıklarını’ söyler, maalesef… Ceza ve korku ile yetiştirilmiş, geri kalmış aile kültürlerine özgü unsurlardır bunlar(İpucu:”Rahat Dikkat” adlı makaleme bakınız).

Bir başka eğilim de, hızlı düşünmek, hızla art arda kararlar vermek. Hızlı düşünmek ile ilgili gelecek ay bir yazı yazacağım. Harvard Üniversitesinde yapılan bazı deneylerin sonuçlarına göre,
hızlı düşünmek insan beyninin yapısından e işleyiş şekli yüzünden insanı mutlu eder. Giderek daha çok ve daha başka şeyler düşünmek istersiniz… Sorun; bu durum sizin gerçeklik duygunuzu kaybetmenize neden olabilir… Sonuçta, döner geri bakarsınız ve ‘bir arpa boyu yol gittiğinizi’ farkedersiniz…

Günümüz küreselleşmiş dünya kültürünün zayıf noktası ‘yalnız tüketim’, ‘içinde bulunduğun anı yaşa’, ‘yüzeysellik’ ve ‘herşeyin kısa vade ağırlıklı’ olması… Kararlarımızda ve sonuçlarına ilişkin gözlemlerimizde seçtiğimiz zaman çerçeveleri maalesef kısa vadeli olmağa zorlanıyor… Örneğin artık ömür boyu çalışılan işler yok… Ve her şey geçici…

Günümüzde yaygın olan zaman çerçevelerinin kısalığı kendimize ilişkin gözlemlere de yansıyor. Teknoloji ve uygulamalarında son yüz yılda yaptığımız hızlı yenilikler bizi şımarıklık içinde kaybolmağa sürüklüyor. Dikkat ediniz, günümüz insanı şimdiye kadar hiçbir çağda olmadığı kadar kendisinden önce gelen çağları ve insanlarını küçük görüyor… Artık tarih pek o kadar önemli değil… Her şey gelecekte… İşin ilginç yanı günümüz insanı geleceği de yalnız kendisinin belirlediği gibi aptalca bir kendini beğenmişlik içinde…

Çağımızda Einstein, yüzyıllar boyu doğru kabul edilen Newton’un hareket kanunlarının her zaman doğru olmadığını kanıtlarken, incelenirse görülür ki, ispatını olgulara farklı bir zaman çerçevesinden bakmağa dayanıyordu.

Zaman çerçevesi kararın doğruluğunu belirler.